Yol üzerinde şelaleler mevcut.
Hırvatistan'da genel bir nostaljik müzik dinleme eğilimi var. 80-90larda dinlediğimiz şarkıları ilk meşhur taksi şöförünün aracında duymuş, cd olduğunu düşünmüştüm. Meğer radyoymuş. Pump Up The Jam'den, Justin Timberlake'e kadar hemen hemen her şarkıyı dinledik.
Lady Gaga falan çok çalmıyor, çalsa da fark eder miyim? Hayır. Ancak tek hayal kırıklığım, Never Gonna Give You Up'ı dinleyememek oldu.
105.6, dinleyin.
Yolda gördüğümüz şelale, kilise vb kahverengi tabelardan farklı olarak mağara tabelası görünce, girmeyi talep ettim. Bir jeologun mağara görmesi gerekir, değil mi?
7km falan gittik sanırım.
Arabayı park ettik, ancak kimse yok. Saat 19 civarı.
Her taraf ağaçlık olduğu için, artık ayı mı çıkar, katillerle mi karşılaşırız bilemiyorum. (Son zamanlarda James Peterson okuyorum da).
Yürüyerek ilerliyoruz ancak korktuğumu ifade etmeliyim.
Bu da yürüdüğümüz yollar.
Ziyaretçiler için değildir yazıyor, olsa bile girmem. Hava da kararmaya başlamıştı. Ürktüm evet!
Sonunda esas mağaraya geldik. Kapısı var mağaranın ve kilitli. Görüp göreceğimiz de aşağıdaki oldu.
Daha sonra da, karanlıkta yolumuza devam ettik. Akşam 22:30 civarı oteli bulduk. Kocaman ve eski bir otel. Dikkatimi çeken genel durumlardan bir tanesi de, bu Hırvatlar da bizim gibi engelli sevmiyor. Engelliyi bırakın, tekerlekli valizi olanları sevmiyor. Bir tane bile rampa yoktu bu eski otelde, asansör de!
Belki de ülkede engelli yok?!
Ama odada internet bağlantısı vardı. Hem de kablolu, hem de bedava!
Sebebini bilmediğim şekilde geceleri geç uyumaya ve sabahları geç kalkmaya başladım. Eşyaları bırakıp otelin "barı"na indik. Balkonda masalar vardı. Bu arada bu ülke tam benlik, erken yatıp erken kalkıyorlar.
Ama bu hafta ben değiştim!
Birer Hırvat birası söyledik. Ozujsko. Reklamında da dediği gibi "One Great Beer".
Ben bile içtim, o derece güzeldi.
No comments:
Post a Comment