Wednesday, July 27, 2011

Hvar

Sabah yola çıktık, Hvar'a gidiyoruz. Hız sınırı yavaş yavaş artmaya başladı. 70km/saati bile gördük. 


Arabayı park ettik. Emre'nin planı taksi bot vb ile adalara gitmekmiş. Bindik bir taksi bota. 35 kuna/kişi.









Miln adasına gitmeyi tercih ettik. Çünkü akşam Dubrovnik'e geçmemiz lazım, Emre ev kiralamış 3 günlüğüne. Dönüşümüz 16:30 olacak. Feribot, yol vs ile en doğru seçim bu.




Bu Hırvat kadınlarının özgüvenleri fazla demiştim ya, bu nedenle de bağırarak konuşuyorlar.


Adaya geldik. Bottan inenler yürümeye devam ederken, biz ilk gördüğümüz kıyıdaki minderlere çömeştik. 




Hava sıcak, koyda bir çok yat var. Botlarla sürekli insanlar geliyor. Suyumuz ısındı. Zaten genel olarak Hırvat suyu, hayrat suyu gibi. Şişedeki suyun musluk suyundan farkı yok. Üstelik çok da pahalı. Biz de aldığımız şişeleri hep doldurup yanımızda taşıdık.


Neyse, karpuz varmış. Biraz karpuz yedik. Yüzdük, taklalar attık suda. Sonra da gölge olmadığı için de, uyuyakaldık güneş altında.


16:00'daki ilk taksi bota binerek geri döndük. Bu arada minder parası 30 kuna/kişi. 


Arabayı da aldık. Hvar'dan Dubrovnik'e feribotla gitmeyi düşünüyorduk, ama tarifeye bakmadık elimizde kağıt olmasına rağmen! 
Meğer sadece Salı ve Cumartesi günleri Dubrovnik'e feribot varmış. Biz de Drvenik'e geri döndük. Yol bu sefer bana çok virajlı geldi ve yolda midem bulandı. Acıkmıştım da.


Drvenik'e geldiğimizde, yine 10 dakika farkla feribotu kaçırmışız. Biletimizi alıp, arabayı sırada ilk park edip, deniz kenarında yemek yemeğe gittik.


Güzel yemekler ısmarladık. Benimki yine deniz ürünlü idi.


Yemekler geldi, birden Emre'nin suratta değişiklikler, zaten suratı kıpkırmızı idi. Midesi bulanmaya başladı. Ben biraz yedikten sonra mide bulantım başladı.
Su içmediğimiz ve gölge bulamadığımız için, güneş çarptı ikimizi de. 


O benden dirayetli çıktı. Ben midemdekileri boşaltma girişiminde bulundum. Ancak Emre yemek bile yiyemedi.


Feribota bindik, ikimiz de kötüyüz. Neyse ki ben toparladım kendimi. Emre de yolda biraz uyudu, biraz kendine geldi.


Hırvatistan'ın deniz kenarındaki aydınlatmasız, gidiş-dönüş çift şeritli, yaya geçidinin az olduğu yollarında araç sürerek, 22:00 civarı Dubrovnik'e vardık.


Ev sahibi de biraz tuhaf çıktı. Emre kendisine geliş saatimizi bilemediğini, gelmeden önce arayacağını söylemiş olmasına rağmen, bize sms attı. "Tüm öğleden sonra sizi bekledim. Artık dışarı çıkıyorum, gelmeden önce ara". Bir de Hırvatların erken yattığını bildiğimiz için, ben de hız sınırlarını aştım biraz. Ancak net bir şekilde söyleyeyim, Dubrovnik'e yaklaştıkça, ihlaller arttı. İhlalleri yapanlar da genelde DU plakalı araçlar. Sollanmayacak yerlerde sollayan, hız sınırının iki katı hızla araç sürenler.


Nihayetinde şehre geldik. Emre de uyandı. Ancak iyi durumda olmadığı belli.


Arabayı ilk gördüğümüz garajda bıraktık. Meğer eski şehir içinde de yer varmış. Valizleri taşımak sorun olacağı için merdivenlerden, ertesi gün giyeceklerimizi alıp, yürümeye başladık.


Bilmediğimiz için bize karışık geldi tabi eski şehir içi. Daracık merdivenli sokaklar, hepsi birbirine benziyor.


Nihayet evi bulduğumuzda, ev sahibi Mara çamaşır asıyordu. Aşağı inerek kapıyı açtı ve odaya girdik.


Parayı peşin aldı, söyleyeceklerini söyledi ve bir daha kendisini görmedik ancak haberlerini aldık. 


O gece ağrı kesici sayesinde uyuyabildik. Ancak sabah kalkamadık.

No comments:

Post a Comment